Eolo

“Bir sonsuzluk sofrası gibi açılır doğa,” der şair Sabri Altınel bir şiirinde. Bu dizeyi ben nasıl mı okurum? Bir çocuğun yaratıcılığını, hayal gücünü, zekâsını, empati gelişimini şekillendiren; yani bir çocuğun karakterini kurgulayan onun yaşam alanında gördüğü varlıkların çeşitliliğidir.

Doğa ise sonsuz zenginliğini, biyolojik çeşitliliğini bakanın gözlerinin önüne serer. Ruhu besleyen bir sofra kuruludur doğada. Tabii önce toprağa yakınlaşmak, yeryüzüne dokunmak, dallara tutunmak, yaprakların içinde yuvarlanmak, doğaya kulak vererek yürümek, ormanları keşfetmek gerekir. Doğanın zenginliğini özümsemek uçan, sıçrayan, zıplayan her canlıya dikkatini vermeyi gerektirir…

Nasıl ki bir evde, bir ailede kitap okuyan tek bir yetişkin, yokken o ailedeki çocuklardan kitap okumalarını beklemek gülünçse; o ailede doğayla bağı güçlü bir yetişkin yoksa, ailedeki çocukların doğayla aralarının iyi olmasını beklemek de o kadar anlamsız. Çocuklara doğa bilinci kazandırmaktan söz ederken, aklımıza kazımamız gereken ilk mesele bu. Doğada çocuklarla “birlikte” olmak… Doğayı anlamak içinse ilk danışmanımız elbette kitaplar.

Çocuklara doğaya bakmayı, doğayı sevmeyi, korumayı öğretemeyiz. Oysa çözüm çok kolay. Doğanın bir parçası olduğunu benimsemek için çocukların doğada olması yeterli. Dünyanın kaybettiklerine, gezegenimizin başına gelen felaketlere değil, dünyanın güzelliklerine dair ilgisi ve merakı uyanmalı. Doğanın kendi kendisini nasıl iyileştirebildiğine, canlıların yeni iklim şartlarına nasıl uyum sağlayabildiklerine, karbon ayak izimizi azaltmanın mümkün olabildiğine, evlerimizdeki atıkları azaltmanın ne kadar eğlenceli olabileceğine, yaşadığımız şehirdeki ormanların, sulak alanların, hatta evimizin arkasındaki çayırın, sokağımızın sonundaki parkın, penceremizin yüzünü döndüğü ağacın sahip olduğu doğal zenginliğine dikkat çekmeyi tercih etmeliyiz; kaygılandıran gerçeklere değil.

Halbuki yaban dünyası ile medeni dünya arasındaki mesafe sandığımız kadar da uzak değil. Mevcut doğal alanları, kentsel gelişim yüzünden daralsa da bu daraşık şehirlerin göbeğinde de ekolojik zenginliğiyle bir gideni, yine çağıran korular, ormanlar, sulak alanlar, parklar mevcut. Çocukların içinde, doğuştan mevcut olan biyofiliyi geri kazanmak için doğadan eksik, mahrum kalmamak için yapılacak tek şey, hafta sonları ailecek bu doğal alanlarda zaman geçirmek. Örneğin, bir sulak alanda yapılan piknik sonrası, su kuşlarıyla ilgili bir hikâye okuyarak, doğayı eve taşımak ve doğayı, doğayı anlatan kitaplarla desteklemek.

Sima Özkan

Sepet